Dilin Oluşumu

Dil, insanların birbirleri ile iletişim kurmakta kullandığı bir kavram olarak anlatılsa da dilin vazifesi bu kadarla sınırlandırılırken, dilin nitelikleri sadece bu tanıma indirgenemez. Halkın gerçek bir ürünü olan dil; oturup da bir komisyon tarafından oluşturulmuş bir kültür olgusu ve/veya kavramı değil, halkın dilden dile, nesilden nesile aktardığı bir hazinesi olarak günümüze kadar çıkagelmiştir. Bu sebeple, bir milletin dili incelendiğinde aslında geçmişten yüklü hikayeler taşıdığı, o milletin yaşayışı hakkında derin bilgiler içerdiği görülebilir ve dilin oluşumu hakkında önemli bilgiler elde edilebilir.
Bunu göstermek adına, dilerseniz biraz geçmişe gidelim ve geçmişte bir seyahat edelim. Dilimizin geçmişimiz hakkında nasıl güzel ve somut bilgiler içerdiğine hep beraber bakalım... Dilin manevi bir vatan, bir tarih abidesi ve toplumların kültürleri adına nasıl bir somut olgusu olduğunu hep beraber anlayalım.
Hiç ilgilenmemiş olsak bile tarih bilgilerimiz bize atalarımızın hayvancılıkla geçindiği, at üstünde hareketli bir toplum olduğu, Orta Asya’da denizlerden uzak topraklarda yaşadığı konusunda bilgiler verir. Yerleşik hayata çok sonraları geçtiğimiz de hepimizin bilgisi dahilinde olduğu tarihi bir gerçektir. Tüm bu yaşanılanların dilimizde o kadar güzel etkileri vardır ki... Sanırım anlatımda kolaylık olması açısından madde madde sıralamak anlamlı olacaktır.
1. Temel geçim kaynağı: Hayvancılık
Hayvancılıkla geçinen atalarımız çok uzun yüzyıllar boyunca tarımla uğraşmamış ve bitkilerle tanışması tarihin daha sonraki devirlerine ertelenmiştir. Göç etmeye başlayınca otluk ve meraları çoktan tükenmiş Orta Asya’dan yola çıkmışlar ve yollarda bilmedikleri bitkilerle karşılaşmışlardır.
2. At üstünde yaşam
Vaktinin büyük bir kısmını at üzerinde geçiren, öylesine ki atı da kendisinde bulunan gökteki süt gölünden ruhlandıran (kutlandıran) atalarımız harekete dayalı eylem köklerini tek heceli tutmuşlardır. At ile birbirleri yanından geçerken, savaşırken, birbirleri arasında epey mesafe varken uzun cümlelerle vakit kaybetmek istemeyen atalarımız, “Kır, Vur, Git, Gel, Koş, Yık, Çek, İt, Düş, Eğ, Dik, Sok, Et, Yap, Tut, At” demişlerdir. Latin kökenli dillerin aksine emir kiplerine herhangi bir ek eklememişler, mümkün olduğu kadar kısa tutmaya çalışmışlardır.
3. Maviliklerle ve diğer milletlerle buluşma
Denizle oldukça geç tanışan atalarımız, denizcilik terimlerini ve deniz hayvanları isimlerini, kendisi gibi denizle geç tanışan diğer milletler gibi o sırada denizcilikte oldukça gelişmiş olan rumlardan almışlardır. Bu esnada hayvancılıktaki ustalıklarından dolayı ise et ve süte dayalı ürünlerin isimlerini de tüm dünyaya vermişlerdir.
Yine dilimizdeki arapça kelime ağırlığı islamiyete geçişimiz hakkında bilgi verirken, edebiyatımızda ve edatlarımızdaki farsça ağırlığı ise farslarla uzun bir müddet edebi anlamda ilişkide olduğumuz bilgisini verir.
4. Kadının önemi
Bildiğiniz gibi, kaandan sonra en yetkili kişi ve divanın eş başkanı hatun idi. Hatun, Kaanı öldürtmek dışında her yetkiye sahip idi. (Kaanın hatunu öldürmesi ya da öldürtmesi ayıp karşılandığı için aslında Kaanın da hatuna zarar vermesi mümkün değildi). Üstelik GökTanrı’nın görevlendirdiği ceza veren kötü ilahi varlıklar erkek iken (o kadar ki birisinin adı erliktir), evleri ve namusları koruduğu düşünülen ilahi varlıklar kadın idi. (Hala meleklerin kadın olduğunu düşünmemiz, meleğin bir kadın ismi olması da aslında geçmişimizden bu izi taşır)
Benim bu konuda sevdiğim en güzel örnek “Öksüz” idir. Ök, eski Türkçe’de akıl demektir. Anası ölen bir çocuk, kendisine yol gösterici olan kadınsız, yani “Akılsız” kalmıştır. Ana gibi kendisine her daim akıl verecek birinden yoksun kalmıştır...

0 yorum | YAZ:

Yorum Gönder

Sohbet - Chat


Haber-Toplist

Alternative Education Blogs - BlogCatalog Blog Directory Toplist